Turizm Haftası 2024 Etkinliklerinde Katılımcılarımızın Konuşmaları

Yeşim Koba: “İklim ve Turizm İlişkisi”

Dünya genelinde yaşanan ekonomik ve teknolojik gelişmeler, bireylerin gelir seviyelerinin ve boş zamanlarının artmasına ve bununla birlikte seyahat eden turist sayısında da artışa neden olmuştur. Bu süreç içerisinde destinasyonlar hızla gelişirken ziyaretçilerin deneyim kalitesi iyileştirilebilmek için turizmde sürdürülebilirliğin sağlanması gerekmektedir. Destinasyonun rekabet gücünde önemli olan faktörlerin başında sürdürülebilirliğin sağlanması gelmektedir. Turizm çeşitlerinin birçoğunun doğa temelli olması ve turizmin iklim ve hava şartları ile yakından ilişkili olması nedeniyle çevresel sorunlardan olumsuz etkilenmektedir. 21. yüzyılda turizm endüstrisinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri küresel ısınma, iklim değişikliği ve turizm üzerindeki olumsuz etkileridir.

İklim değişikliğinin en önemli etkisi sıcaklık artışı, kuraklık, aşırı hava olayları, buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, mercan ve resiflerin azalması, biyolojik çeşitliliğin azalması, genetik çeşitliliğin azalması gibi birçok çevresel sorunlara yol açacaktır. Denizlerde su seviyesinin yılda birkaç mm yükselmesi, yükselen suyun yüz katı uzunluğunda sahil erozyonuna uğrayarak yok olmasına neden olacaktır. Grönland buzulların erimesi deniz seviyesinin yaklaşık yedi metre yükselmesi ve kıyı ve sahil şeritlerinin sular altında kalması anlamına gelmektedir. Küresel ısınma ve iklim değişikliği etkisi sel, kasırga, tayfun, kuraklık ve yoğun yağış olaylarının artması beklenmektedir. Sıcaklık artışı ile birlikte tüm dünyada son yıllarda orman yangınlarının görülme sıklığında geçmişe oranla artış yaşanmıştır.

Sera gazları ve küresel ısınmayla mücadele için 1988 yılında Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli kurulmuş,

1992 yılında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve

1997 yılında Kyoto Protokolü’nü ve Rio Zirvesi uluslararası antlaşmalar kabul edilerek uluslararası alanda önlemler alınmaya çalışılmıştır.

12 Kasım 2015 Paris İklim Anlaşması ile sanayi öncesi döneme göre sıcaklık artışlarının 1.5°C’nin altında tutulmasına ilişkin küresel çabaların devam etmesinin altı çizilmiştir.

2019 yılında BM İklim Zirvesi (İklim Eylem Zirvesi) dünyanın 2050 yılına kadar net sıfır emisyon elde etmesi gerektiği yönündeki küresel anlayış vurgulanmıştır.

Farkındalık düzeyinde oluşan bir gelişme dünyanın geleceği açısından çok büyük anlam ifade etmektedir. Bu farkındalık sayesinde son yıllarda çevre dostu tüketici, eko-tüketici, yeşil tüketici, sorumlu tüketici gibi adlarla anılan bilinçli bir tüketici kitlesi oluşmuştur. İklim değişikliği farkındalığı oluşan bireyler evlerinde gün ışığından daha fazla yararlanmakta, verimli Led aydınlatma enerjisini kullanmakta, su ve enerji kaynaklarını israf etmeden kullanmakta,  emisyonsuz arabalar kullanmakta, toplu taşımayı daha sık kullanmakta, çevre dostu teknolojileri tercih etmekte, ozonla dost spreyler ve deodorantlar kullanmakta, kâğıt kullanımını azaltmakta, satın aldıkları ürünlerin ambalajlarının geri dönüşümlü olmasına özen göstermekte, organik ürünler satın almakta ve çevre dostu işletmeleri tercih etmektedirler. Bireylerin günlük hayatında ve tüketiminde yapacağı küçük değişiklikler iklim değişikliği konusunda işletmelerin de önlemler almasına ve sera gazı salınımının ciddi oranda azalmasını sağlayacaktır.

Dijitalleşme ve Sürdürülebilir Turizm

Dünyada sürdürülebilir akıllı destinasyonlar seçiliyor. Akıllı altyapılar kurulması gerekiyor, atık enerji ve su yönetimi projelerinin öncelikli olarak belediyeler tarafından gerçekleştirilmesi, ulusal değerlerimizi de bu süreçlere dahil etmemiz gerekiyor. Uzman kurulların yeşil Algoritma geliştirmesi gerekiyor. Bağımsız ve tüm aktörlerin olduğu grupların bu alanda çalışması gerekiyor.

Enerji, su tüketimi ve çevreye daha az zararlı zarar veren uygulamalar gibi tüm bu süreçlerde teknolojiden, yapay zekadan yararlanılabilir. Kültürel mirasın tanıtımında yararlanabiliriz. Depremde kültürel mirasın dijitalleştirilmesinin önemi çok iyi anlaşıldı. Eğitimciler dijitalleşme konusunda uygulamaya daha hakim olmalı.

Fırsatlar ve Öneriler:

Destinasyon bazlı yönetim ile güvenlik, altyapı, su, enerji gibi konularda havza bazında planlama yapılmalı.  Yerel kültür önemli konular arasında, havza bazında planlamaya tüm sektörler, yerel yönetimler de katılmalı.

Yenilenebilir enerji yatırımları yapılmalı, karbon emisyonu azaltılmalı. Sürdürülebilirlik; işletmelerin stratejisi olmalı.

Destinasyon yönetiminde enerji, su, sürdürülebilirlik ilkeleri benimsenmeli ve desteklenmeli.

Dernekler üzerinden iyi projeler yapılmalı, bu şekilde fon destekleri sağlanabilir. Karbon ayak izinin azaltılması, yeşil uygulamalar ve benzeri projeler üretebilir.

Bireysel ölçekte karbon ayak izi en çok ulaşımda var gelecekte ulaşım şekli değişebilir. Bireysel farklılık oluşturarak önlemler alınmalı.

Kaan Erge

Konumuz madem turizm, turizmin kelime olarak kökeni yani etimolojisine bir göz atalım.

Bildiğiniz gibi turizm birçok dilde benzer yazılış ve okunuş şekline sahip,

Biz Turizm diyoruz, İngilizler Tourism, Almanlar Tourismus, Fransızlar Tourisme ve İtalyanlar Tourismo diyor. Dikkat ederseniz hep bir tur kelimesi var. İşte turizm kelimesi de Latincede dönmek, çevreyi dolaşmak, geri dönmek anlamına gelen “tornus” kökünden türetilmiştir.

Tur kelimesi bir hareketi, dolaşmayı ve başlan­gıç yerine geri dönüşü dile getirmektedir.

Türkçedeki “tornistan” ve “torna” sözcükleri de aynı köke dayanmaktadır.

Bir diğer kanıya göre ise, turizm kelimesindeki “tour” sözcüğü, İbranicede “öğrenme, araştırma” anlamına gelen “torah” sözcüğünden türetilmiştir.

Aynı inanışa göre, İbraniler yaşanılan yerlerin dışındaki uzak yerleri görmek, oralarda oturan insanların ekonomik ve sosyal durumlarını incelemek üzere gönderilen kişilere “tourist (turist)” ve bunların eylemlerine de “touring (turlamak)” demekteydiler.

Böyle bir durumun doğruluğunu kabul edersek Nuh peygamberi gemisine aldığı ve ezici çoğunluğu hayvan olan yolcuları ile dünyanın ilk tur operatörü olarak niteleyebiliriz.

Terminolojik olarak turist kelimesi literatüre ilk olarak 1772’de, turizm kelimesi de 1811 yılında girmiştir.

Ülkemizde gerçek anlamda turizm hareketi 1980’li yılların ortalarında Dönemin Başbakanı Turgut Özal ile başlar ve özellikle Antalya kıyı şeridindeki hazine arazileri yatırımcılara açılınca bölgede çok sayıda yüzlerce hatta binlerce ziyaretçiye hizmet sunan çok sayıda konaklama tesisi yapılır ve uygulanan her şey dahil sistemi ve Avrupa için yeni ve keşfedilmemiş bir turizm destinasyonu olarak ülkemiz özellikle Antalya Avrupa’nın parlayan yıldızı olur.

O yıllardan başlayarak ülkemiz özellikle İngiltere, Orta Avrupa ve Kuzey Avrupa ülkeleri için GDK (Güneş-Deniz-Kum) turizmi için tercih edilen bir ülke olur ve sonucunda da ülkemiz “Mass Tourism” denilen “Kitle Turizmi” ile tanışır.

Bahsettiğim yıllarda, Amerika, Fransa, İspanya, İtalya ve Japonya’dan ülkemize İstanbul çıkışlı olmak üzere, Truva, Bergama, Efes, Kuşadası, Milet, Priene, Didim, Denizli, Pamukkale, Kapadokya Bölgesi olmak üzere İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu’yu da kapsayan en az on beş günlük kültür turları yapılıyordu. Bu turlar hem acenteler hem de rehberler tarafından tercih ediliyordu.

Elbette ülkemizin turizm arenasında yer alması kolay olmadı. 1978 yılında çekilen ve İstanbul’da uyuşturucu kaçakçılığı suçuyla hapis cezasına çarptırılan William “Billy” Hayes’in hapishanede yaşadıklarından uyarlanan “Gece Yarısı Expresi” “Midnight Express” 80’li yıllarda ülkemizin önündeki en kötü kara propagandaydı.

1984’de başlayan PKK’nın silahlı ve bombalı terör eylemleri, insan hakları ihlali konusunun siyasal zeminde sürekli önümüze sürülmesi, 1980-1988 yılları arasındaki Irak ve İran Savaşı, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi sonucunda 1990-1991 yılındaki 1. Körfez Savaşı, 1999 yılındaki Körfez Depremi, 2003 yılında kitle imha silahlarına sahip olduğu gerekçesiyle koalisyon güçlerinin Irak’ı işgali kitle turizmimizi sekteye uğratan gelişmelerdi.

Tek bir turizm çeşidine yani GDK turizmine bağlı kalmak riskliydi ve mevcut konaklama tesislerini sadece yaz döneminde değil, sonbahar, kış ve ilkbahar dönemlerinde de değerlendirmek gerekliydi.

Böylece GDK Turizmi dediğimiz Kitle Turizminin dışında turizmin çeşitlendirilmesi olgusu ortaya çıkmış ve bu turizm çeşidine de “Alternatif Turizm” denmiştir.

Alternatif Turizmi “İçerdiği çeşitli turizm aktiviteleri sayesinde farklı bölgeleri turizm faaliyetleri içine alarak, belli bölgeler üzerinde yoğunlaşmayı azaltan ve turizmi 12 aya yayan; çevre, yerel halk ve turistler ile olan ilişkileri kuvvetlendiren, sürdürülebilir bir turizm çeşidi” diye tanımlayabiliriz.

Kitle Turizmi hard/sert olmasına rağmen Alternatif Turizm soft/yumuşaktır.

Kitle Turizmi kullanıcı ve dahi tüketicidir. Çevrenin kirlenmesiyle doğal dengenin bozulmasına neden olur. Belli bölgelerde özellikle de kıyı bölgelerinde dengesiz ve sağlıksız yoğunlaşmaya neden olur. Bu da beraberinde ulaşım, trafik, su ve kanalizasyon gibi altyapı sorunlarını da beraberinde getirir. Dengesiz bir göçe neden olur. Kitle Turizmi Havalimanı-Otel-Havalimanı arasında sıkışıp kalır.

Alternatif Turizmin yararlarına gelince;

Alternatif turizmi tercih edenler daha sosyal, eğitimli, meraklı, daha çok para harcayan ve kalış süreleri daha fazla olan; doğal, tarihi ve kültürel mirası koruyan ve saygı gösteren, yerel halka daha ilgili kişilerdir. Bu faaliyetlerine katılanların toplumsal statüleri, diğer turistik etkinliklere katılanlara göre daha yüksektir.

Alternatif turizm, zaman zaman oluşan olumsuz sosyal ortamlardan ve global sermaye dalgalanmalarından, daha az etkilenir.

Alternatif turizm, daha geniş alanlara yayılır. Böylece daha geniş kitlelerin sosyal, ekonomik ve kültürel seviyelerini yükseltir.

Ülkeleri bütün yönleriyle tanıtır ve sevdirir, halklarının yakınlaşmasını sağlar.

Turizmi 12 aya yayılmasına olanak sağlar

İLİMİZ AÇISINDAN ÖNEM TAŞIYAN ALTERNATİF TURİZM ÇEŞİTLERİ

  • Kültür Turizmi
  • İnanç Turizmi
  • Diaspora Turizmi (zorunlu göç: çeşitli nedenlerle yaşadıkları yerlerden göç etmiş olmuş insanların, anavatan kabul ettikleri topraklara yönelik seyahatlerinden doğan bir turizm türüdür.
  • Sağlık ve Termal Turizm
  • Gastronomi Turizmi
  • Bağ Yolu, Zeytin Yolu, Efeler Yolu gibi Rotalar Turizmi
  • Eko Turizm
  • Kruvaziyer Turizmi
  • Kuş Gözlemciliği Turizmi
  • Kongre Turizmi

Prof. Dr. Füsun BAYKAL: “İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAĞLAMINDA DAĞLIK BÖLGELERDE TURİZME GÜNCEL BİR BAKIŞ”

18. yüzyıldan itibaren dağların doğal peyzajları ve sağlık verici havası insanları dağlara çekmiş, rekreasyon, spor ve turizm faaliyetleri başlamıştır. Dağlarda bugün yaz ve kış turizmi ayırımı yapıldığı gibi doğa turizmi, ekoturizm, kırsal turizm, agroturizm, çiftlik turizmi, kamp-karavan turizmi, spor turizmi, macera turizmi, eğitim turizmi, inanç turizmi, deneyimsel turizm vb. uygulanmaktadır. Dağlar, iklim sisteminde meydana gelen/gelebilecek doğal ve antropojenik değişmelere karşı etkilenme düzeyi en yüksek coğrafi mekânlardan biridir. Bu kapsamda turizm; Artan sıcaklıklar ve değişen mevsimsel iklim koşulları, düşük rakımlardaki kar örtüsü miktarı ve mekânsal dağılışlarda azalmalar, buzul kütlesinin kaybı, artan permafrost erimesi ve buzul göllerinin sayısında ve boyutunda artışlardan etkilenmeye başlamıştır. Kış sporları turizmi, sıcaklık artışıyla kalıcı kar sınırının daha yükseklere kayması, kar yağışlı ve karla kaplı gün sayısı, karın yerde kalma süresi ve kar kalınlığının azalması nedeniyle kayak merkezlerinin kapanması riskini taşımaktadır. İklim değişikliğine karşı geliştirilen azaltım, uyum ve direnç stratejisi turizme uyarlandığında şu örnekler verilebilir: Yavaş ulaşım, kış turizminin gerilemesiyle boşalan yerlere diğer turizm türlerinin yerleştirilmesi, turistik arzı çeşitlendirme, mevsimsellikten arındırma, yapay kar teknolojilerini kullanma, kayak merkezlerini daha yüksek yerlere taşıma ve yıl boyu açık tutma, turizm ürünlerini yıl boyunca çeşitlendirme, turizm altyapısını iklim risklerine karşı dirençli hale getirme vd. Sonuç olarak dağlarda iklim değişikliği kış sporları turizminin gerilemesine yol açacak olsa da diğer turizm türlerinin gelişmesi için bir fırsat olarak değerlendirilmektedir.

Prof. Dr. Gözde EMEKLİ: “KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAĞLAMINDA TURİZMDE YENİ COĞRAFYALAR, KENTLER VE YEREL YÖNETİMLER”

Küresel iklim değişikliği ile turizm arasında 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren giderek artan bir etkileşim söz konusudur. İklim değişikliğinin etkisiyle göller, akarsular, buzullar, dağlar, korunan alanlar ve kıyılar kırılgan mekanları oluşturmakta farklı turizm modellerinin desteklemektedir. Bu gelişmelerle birlikte küreselleşme ve teknolojik ilerlemeler bilginin erişilebilirliğinin, bilgisayar ve internet kullanımının artması ile yeni bir dönem başlamış, bugünkü bilgi paylaşım sisteminin (paylaşım ekonomisi) gelişmesini sağlamıştır (Erdal, 2013).

Günlük hayatın önemli bir parçası haline gelen internet teknolojilerinin ikili ilişkilerden, alış-veriş alışkanlıklarına, boş zaman değerlendirme biçimlerine, seyahat yapma alışkanlıklarına kadar geniş bir yelpazede hayatın her alanında etkilerini görmek mümkün olmuştur. Artan turizm-teknoloji ilişkileri, değişen turizm-kültür-mekan-koruma yaklaşımları, farklılaşan turist profili turizmin evrilmesine, uygulamaların değişmesine zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda insanların dinlenme ve boş zaman değerlendirme ihtiyaçlarını karşılayan deniz-güneş-kum turizmin birinci kuşağını, kültürel ve tarihi alanlara yönelik turları içeren kültürel turizm ise turizmin ikinci kuşağını oluşturmaktadır. Üçüncü kuşak turizm ise turistlerin ilgisini çekecek yaratıcı unsurları tanıtma ve geliştirmeye dayalı olan yaratıcı turizm ortaya çıkmaktadır (Chairatana, 2012: 2). Ziyaretçilerin yöre ile birlikte yaşamasını ve o yöredeki insanları bir yerel gibi görmesini sağlayan eğitimsel, sosyal, duygusal ve katılımcı etkileşimler sunan “yaratıcı turizm” turizmde yeni coğrafyalar yaratmaktadır. Bu doğrultuda küresel ekonomik merkezler haline gelen kentler; ekonomik büyümenin, yeniliklerin ve istihdamın itici güçleri haline gelmekte, yaratıcılık modelleri geliştirmekte, turizmde yeni mekanlar yaratmaktadır.

Turistler bir kenti, iş, akraba/arkadaş ziyareti, alışveriş, eğlence, kültür/sanat alanları, festivaller, gece hayatı, gastronomi, spor etkinlikleri gibi farklı amaçlarla ziyaret etmektedir. Bugün kentleri tanımlayan temel öğe, sundukları hizmet, organizasyon, iletişim, haberleşme gibi olanaklardır. Bu bağlamda yerel yönetimler önemli roller üstlenmektedir. Yerel yönetimlerin, turizmi desteklemelerinin temel mantığı, turizm sayesinde yerel halkın istihdam düzeyinin artacağı, gelir elde edileceği ve yerel yönetimlerin turizmden vergi geliri elde edeceği varsayımına dayanmaktadır.

Ziyaretçi sayısını, kalış sürelerini, ziyaretçi harcamalarını artırmak, yönetmek, yerel çekicilikleri artırmak ve yenilemek, bölgenin imajını turist destinasyonu olarak yaratmak ve geliştirmek, özel sektörün turizme ilgisini artırmak, kamu yatırımlarında turizme öncelik vermek, yaratıcılık ve girişimcilik modelleri geliştirmek, yurtiçi ve yurtdışı tanıtımı için ihtiyaç duyulan halkla ilişkiler, reklam, dijital reklam ve sosyal medya kampanyaları oluşturmak, kültürel değerlerin tescil, tanıtma ve markalaşma süreçlerinin takibini yapmak, uluslararası fuarlarda ve etkinliklerde ayrı bir destinasyon olarak temsil etmek, hedef kitlelere ve farklı turizm çeşitlerine yönelik görsel-işitsel ve basılı malzemeleri ve medya kitleri oluşturmak ve sunmak gibi gerekçeler yerel yönetim-turizm ilişkilerini güçlendirmektedir.

Prof. Dr. Gözde EMEKLİ: “KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAĞLAMINDA TURİZMDE YENİ COĞRAFYALAR, KENTLER VE YEREL YÖNETİMLER”

Küresel iklim değişikliği ile turizm arasında 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren giderek artan bir etkileşim söz konusudur. İklim değişikliğinin etkisiyle göller, akarsular, buzullar, dağlar, korunan alanlar ve kıyılar kırılgan mekanları oluşturmakta farklı turizm modellerinin desteklemektedir. Bu gelişmelerle birlikte küreselleşme ve teknolojik ilerlemeler bilginin erişilebilirliğinin, bilgisayar ve internet kullanımının artması ile yeni bir dönem başlamış, bugünkü bilgi paylaşım sisteminin (paylaşım ekonomisi) gelişmesini sağlamıştır (Erdal, 2013).

Günlük hayatın önemli bir parçası haline gelen internet teknolojilerinin ikili ilişkilerden, alış-veriş alışkanlıklarına, boş zaman değerlendirme biçimlerine, seyahat yapma alışkanlıklarına kadar geniş bir yelpazede hayatın her alanında etkilerini görmek mümkün olmuştur. Artan turizm-teknoloji ilişkileri, değişen turizm-kültür-mekan-koruma yaklaşımları, farklılaşan turist profili turizmin evrilmesine, uygulamaların değişmesine zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda insanların dinlenme ve boş zaman değerlendirme ihtiyaçlarını karşılayan deniz-güneş-kum turizmin birinci kuşağını, kültürel ve tarihi alanlara yönelik turları içeren kültürel turizm ise turizmin ikinci kuşağını oluşturmaktadır. Üçüncü kuşak turizm ise turistlerin ilgisini çekecek yaratıcı unsurları tanıtma ve geliştirmeye dayalı olan yaratıcı turizm ortaya çıkmaktadır (Chairatana, 2012: 2). Ziyaretçilerin yöre ile birlikte yaşamasını ve o yöredeki insanları bir yerel gibi görmesini sağlayan eğitimsel, sosyal, duygusal ve katılımcı etkileşimler sunan “yaratıcı turizm” turizmde yeni coğrafyalar yaratmaktadır. Bu doğrultuda küresel ekonomik merkezler haline gelen kentler; ekonomik büyümenin, yeniliklerin ve istihdamın itici güçleri haline gelmekte, yaratıcılık modelleri geliştirmekte, turizmde yeni mekanlar yaratmaktadır.

Turistler bir kenti, iş, akraba/arkadaş ziyareti, alışveriş, eğlence, kültür/sanat alanları, festivaller, gece hayatı, gastronomi, spor etkinlikleri gibi farklı amaçlarla ziyaret etmektedir. Bugün kentleri tanımlayan temel öğe, sundukları hizmet, organizasyon, iletişim, haberleşme gibi olanaklardır. Bu bağlamda yerel yönetimler önemli roller üstlenmektedir. Yerel yönetimlerin, turizmi desteklemelerinin temel mantığı, turizm sayesinde yerel halkın istihdam düzeyinin artacağı, gelir elde edileceği ve yerel yönetimlerin turizmden vergi geliri elde edeceği varsayımına dayanmaktadır.

Ziyaretçi sayısını, kalış sürelerini, ziyaretçi harcamalarını artırmak, yönetmek, yerel çekicilikleri artırmak ve yenilemek, bölgenin imajını turist destinasyonu olarak yaratmak ve geliştirmek, özel sektörün turizme ilgisini artırmak, kamu yatırımlarında turizme öncelik vermek, yaratıcılık ve girişimcilik modelleri geliştirmek, yurtiçi ve yurtdışı tanıtımı için ihtiyaç duyulan halkla ilişkiler, reklam, dijital reklam ve sosyal medya kampanyaları oluşturmak, kültürel değerlerin tescil, tanıtma ve markalaşma süreçlerinin takibini yapmak, uluslararası fuarlarda ve etkinliklerde ayrı bir destinasyon olarak temsil etmek, hedef kitlelere ve farklı turizm çeşitlerine yönelik görsel-işitsel ve basılı malzemeleri ve medya kitleri oluşturmak ve sunmak gibi gerekçeler yerel yönetim-turizm ilişkilerini güçlendirmektedir.

Categories: