11 ARALIK ULUSLARARASI DAĞLAR GÜNÜ-2025
11 Aralık 2025, Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi
Benal Nevzat Salonu Kat.7, Konak, İzmir.
Konak Kent Konseyi ve Dağlık Alanların Sürdürülebilirliği ve Yönetişimi Derneği İşbirliğiyle
Her yıl 11 Aralık’ta kutlanan Uluslararası Dağlar Günü, dağların önemi konusunda farkındalığı artırmayı amaçlamaktadır. Dağların ve dağlık alanların korunması, sürdürülebilir kalkınmanın temel bir unsurudur. Dağlar, dünya kara kütlesinin %27’sini kaplamaktadır. Türkiye’de dağ ve dağlık alanlar konusu, mekânsal planlama ve yönetim boyutuyla ihmal edilen en önemli stratejik konulardandır. Oysaki Türkiye’nin ortalama %74’ı dağlık alanlardır. Dağ köylüsü resmi dokümanlarda görünür değildir. Çoğu kere orman köylüsü olarak tanımlanmaktadır. Dağlarımız ayni zamanda çoğu kere kıyılarla birleşmektedir. Bütünleşik sınır yönetiminin de önemli bir parçasıdır. Dağ yönetiminin, orman yönetiminden ayrı tutulması ve hukuki bütünleşikliğin stratejik yönetim yönüyle sağlanması ve taşıdığı değerlere su, maden kaynaklarına olduğu kadar insan kaynağına da sahip çıkılması gerekmektedir. Ayrıca ‘Dağlık Alan Belediyeler Birlikleri’ de kurulması toplum kalkınmasını sağlayacak bir gerekliliktir. (Prof. Dr. Zerrin Toprak Karaman)
2025 yılı TEMASI
“Buzullar, dağlarda ve ötesinde ‘buzul topraklar’ su, gıda ve geçim kaynakları için önemlidir” konusu 2025 yılı Uluslararası Dağlar Günü temasıdır. Tarım, su güvenliği ve savunmasız dağ topluluklarının geçim kaynakları için buzulların korunmasının önemini vurgulamak için 11 Aralık Uluslararası Dağlar Gününde etkinler yapılması, iyi bir fırsattır. Dünyada, ülkenin doğal güzelliklerinin ve toplum kalkınmasının dağlar etrafında şekillendiğinin farkına varmak için Dağlar Günü kutlanmaktadır.
M.A Galip Akdaş : ‘Dağcılık Keşif Ruhu, Jeo-Politik Riskler ve Değerler İstihbaratı’
Dağlar, insanlığın hem mitolojik hem de bilişsel tarihinde yalnızca jeomorfolojik oluşumlar değil, kutsal bilginin, direncin ve yeniden doğuşun arketipleridir. Olympos’tan Meru’ya, Kaf Dağı’ndan Ziusudra efsanesine uzanan mitolojik dizgeler, dağa yönelişi salt fiziksel bir tırmanıştan öte, bilgiye ve farkındalığa yükselişin simgesi olarak konumlandırmıştır. Bu nedenle dağcılık, spor olmanın ötesinde, insanın doğayla kurduğu bilişsel ve etik ilişkinin somutlaştığı varoluşsal bir deneyim alanıdır. Dağ, fethedilecek bir nesne değil; bilgi, değer ve sorumluluk üretiminin mekânıdır. Bu yaklaşım, modern çevre yönetimi, afet stratejileri ve kaynak istihbaratı gibi disiplinlerin de felsefi zeminini oluşturur. Jeokaynak istihbaratı, doğal kaynakların stratejik ve ekonomik boyutunu incelerken; Değerler İstihbaratı kavramı, bu sürece ahlaki farkındalık ve çevresel etik perspektifi kazandırır. Sonuçta dağlar, jeopolitik, ekolojik ve kültürel risklerin kesiştiği stratejik sistemler olarak yalnızca coğrafi değil, aynı zamanda düşünsel bir öneme sahiptir. Kıymetli mineraller ve stratejik kaynaklar için yürütülen çatışmaların merkezi olan dağlar ayrıca doğal kaynakların kontrolü ile jeopolitik güç arasında doğrudan bir bağ kurmuştur. Onlar, insanlığa sınırlarını, dayanıklılığını ve bilgeliğini öğreten sessiz bir hafıza, sürdürülebilir varoluşun en kadim laboratuvarıdır.
Prof. Dr. Oğuz Sancakdar: ‘Hukuki Boşlukta Kalan Zirveler: Dağlık Alanlara Bakış’
Ülkemiz Hukukunda devletin hüküm ve tasarrufunda olan ve kamu malları teorisinde sahipsiz mal statüsünde olan dağ alanları üzerinde iki yanlı hukuki durum teorisi ya da Federal Alman hukukunda kolektif mülkiyet görüşleri bulunmaktadır. Devletin kara alanı ve üzerindeki ‘gök vatan’ hava sahası bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dağlık alanlarının günümüzde özellikle nadir elementler, kritik mineraller başta olmak üzere iklim değişikliği gerçeği de dikkate alındığında bu alanların müstakil bir hukuki düzene oturtulması ve parlamentonun bu konuda yasal, koruyucu düzenleme yapmasının ivedilik taşıdığı söylenebilir. Öte yandan ülkemizdeki dağ olanlarının bir kısmının dünyada benzeri olmayan Cudi dağı ya da Ağrı Dağ’ı, bağlamında Nuh tufanı ile ilgisi olduğu bilinmekte, yine Bazı Hristiyanların inanışına göre Hz. Meryem’in son yıllarını geçirdiği yerlerden olan Efes ve Meryem Ana Evi günümüzde Selçuk ilçesi sınırları içerisinde yani Bülbül Dağ’ındadır. Kimi mevzuatta kısmi düzenlemeler içeren dağ alanlarının bütünleyici flora ve fauna yapısının korunması özellikle maden arama ve işletme uygulamaları ya da definecilik faaliyetleri nedeniyle kimi olumsuz uygulamalara rastlanmaktadır. Kamu yararı ve kamu gücü doğrultusunda Toroslar dâhil bu alanların yönetimde açıklık ilkesi esas alınarak yasal belirli bir düzene tabi kılınarak korunması gerekir.
Prof. Dr. Gözde Emekli: ‘Dağlık ve Dağlık Alanlarda Sürdürülebilir Kalkınma ve Yenilik Arayışları’
Dağlık alanlar kullanım çeşitlilikleri en başta da yaşam-su kaynağı olması sebebiyle büyük bir öneme ve önceliğe sahiptir. Dağlık alanlarda doğal-kültürel kaynakların korunarak kullanılması, yaşayanların yaşam koşullarının iyileştirilmesi, kalkınma temelinde değişim taleplerinin desteklenmesi, gelir dağılımında eşitlik, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim oranının yükselmesi sürdürülebilir kalkınmanın ana hedefleri olurken bu alanlarda yenilik ihtiyaçları da artmaktadır.
M.A. Başak Baydak : ‘Hasan Dağı Örneğinde, Türkiye’nin Volkanik Dağlarında Risk Olgusu’
2025 yılı Dağlık Alanlar ve Değerleri Yönetimi temalı programında sunulan ‘Hasan Dağı Örneğinde, Türkiye’nin Volkanik Dağlarında Risk Olgusu’ başlıklı çalışma, Türkiye’de volkanik dağlar üzerine yapılan ilk sosyolojik risk araştırması olma niteliğini taşımaktadır. MTA verilerine göre, aralarında Hasan Dağı’nın da bulunduğu 10 volkan aktif statüde değerlendirilmekte olup, son 10.000 yılda aktif olma potansiyeli taşıyan diğer volkanik alanlar da dâhil edildiğinde bu sayı 14’e ulaşmaktadır. Buna karşın, ulusal afet politikalarında deprem ve sel başlıca riskler olarak ele alınmakta; fırtına, tsunamî ve volkanik tehlikeler planlama süreçlerinde yeterince yer bulmamaktadır. Bu çalışma, volkanik risklerin yalnızca jeolojik değil, aynı zamanda sosyolojik boyutlarıyla da ele alınması gerektiğini ortaya koymuştur. Hasan Dağı’nda gerçekleştirilen saha araştırması, hem halk hem de kurumlar düzeyinde farkındalık ve hazırlık açısından önemli boşluklar bulunduğunu göstermektedir. Bağlantılı olarak erken uyarı sistemlerinin, bilimsel izleme ağlarının ve idari duyarlılığın güçlendirilmesinin zorunluluğu tespit edilmiştir.. Sunumda ayrıca volkanik dağların afet yönetimi planlarına disiplinlerarası yaklaşımla bütünleşikliğin sağlanması, sürdürülebilir dağ yönetimi açısından kritik önem taşımaktadır.
Hatice Suna Kocagül:. ‘Dağlık Alanlarda Güvenliği Destekleyici Sosyal Politikalar’ İzmir Valiliği İl Sosyal Etüd ve Proje Müdürü ve GAMER Müdürü
Dağlık alanlarda yaşam güvenliğini ve sosyal refahı artırmayı amaçlayan bir model oluşturularak, afetlere dayanıklı yerleşim, mobil sağlık-eğitim hizmetleri ve yerel kalkınma destekleriyle bölge halkına güvenli, güçlü ve sürdürülebilir bir yaşam sunmak hedeflenmelidir.
Dr. Fatma Buğday :‘Eğitimin Yarattığı Olgusal Farkındalık’
Eğitimin bireyde oluşturduğu olgusal farkındalık, salt bilgi birikimini aşarak toplumsal düzeyde eleştirel bir bilinç ve eğitimin önemine dair sistematik bir kavrayış geliştirir. Bu bilişsel dönüşüm, toplumsal yaşamın tüm alanlarına nüfuz eden somut bir ilerleme dinamiği başlatarak; beşeri, kültürel ve coğrafi sermayede sürdürülebilir değer yaratımını tetiklemekle birlikte bu durum coğrafi farkındalık, kaynakların korunması ve gelecek nesillere aktarılması sorumluluğunun toplumsal bilinç düzeyine çıkması anlamına gelir. Bu bilinç, bilimsel bilgi üretimi ve eğitimin kümülatif gücüyle beslenir. Eğitimle oluşan bu ortak zemin, aynı zamanda uzun vadeli kamu politikalarının meşru zeminini hazırlar. Kamu politikasının inşası ise, stratejik bilginin toplumda yaygınlaşması, içselleştirilmesi ve yeniden üretilmesine dayalı diyalektik bir süreçtir. Bu bağlamda, kamusal meselelere yönelik ilginin toplumsallaşma sürecinin etkinliği, eğitim sisteminin epistemolojik zeminin yapılandırılmasına bağlıdır.
